Hahahaha! Nasıl da dikkatinizi çektim bak! Kendimi birbirinden uykulu gözlerle beni dinleyen ergenlerle dolu bir sınıfa kuru kuru Akkoyunlularla Karakoyunluların bir türlü alıp veremedikleri koyun savaşlarını anlatırken birden "sonra koyunları maviye boyamış ve bu saçma savaşı durdurmuşlar" diyerek çocukları rüya aleminden şıp diye uyandıran bir radikal lise tarih öğretmeni gibi hissettim şimdi. Lakin evet, başlığı doğru okudunuz: ikinci çocuğa hazırım.
Maya'yı büyütürken onun üzerine atmaya çalıştığım "zor bebek" yaftasını bir kenara bırakalım, ben asıl kendi acemiliğimden zorlanıyorum, biliyorsunuz. Bu nedenle bana şakayla karışık "ee hadi ikinci ne zaman?" diyenlere oldukça sert çıkışlarda bulunduğumu, işi "aman Allah korusun"a kadar vardırdığımı da anlatmıştım. Tabii bunun da altında korku yatıyor, iki çocuk bana çok zor geliyor. Birbirinden sevimli iki çocuğu pırt pırt arka arkaya doğuran arkadaşlarıma da "helal olsun size!" diyorum bu vesileyle ;) Sözüm sizlere değil, ben (biz) kendime güvenemiyorum(uz). Zaten kadın doğumcular da iki hamilelik arasında en az 18 ay olmalı diyorlar. Allah herkese istediği ve hazır olduğu zaman çocuk sahibi olmayı nasib etsin.. Yani kısaca bu konudaki fikrim değişmedi.
Lakin fiziksel olarak bedenim benimle aynı fikirde değil artık, geçen hafta bir sabah o tanıdık krampların sevgi dolu öpücükleriyle uyandırılınca, son seferden 27 ay sonra, doğumdan da 18 ay sonra, artık ben bu illetten tamamen kurtulduğuma inanmaya başlamış ve kendi kendime "bak ateş de bastı şimdi, kesin ben menopoza girdim artık" diye düşüne-yazarken, kaderin naniği ile regl oldum. Evet, süt veren annelerde bu derece gecikebiliyor menstruasyon, normal bir durum. Tabii menstruasyon başlamadı diye "süt koruması"na güvenip de hamile kalanlar olduğunu hemen belirteyim, aman diyeyim yani..
Velhasıl, bu menstruasyon benim başımın derdi. Sevemedim kendisini. Ben biraz erken oldum, 11,5 yaşındaydım. Malum artık yeni nesil çabuk olgunlaşıyor, yediğimiz içtiğimiz besin değil kimyasal, izlediğimiz medya beynimizi yıkıyor ve çocukların olgunlaşmaya meyli artık bizim dönemden bile daha erken.. Benim annem doktor olduğu için 10 yaştan itibaren bana menstruasyonun ne olduğunu, ne yapılması gerektiğini yaşıma uygun ve çeşitli örneklerle anlatmış, hem beni hazırlamış hem de korkulacak, utanılacak birşey değil, sevinilecek birşey imajı vermişti. Abartıp çocuklarına "regl partisi" veren ebeveynler de var biliyorsunuz ama benimki annem ve babamla "genç kız olma yemeği" (bizim ailede yemek yemenin sosyal ve psikolojik anlamından bahsetmiştim, al bi kanıt daha!) ile sınırlı kaldı neyse ki. Babam da annem gibi doktor olduğu için ilerleyen yıllarda aklıma takılanları ikisine de sordum, onlar da ellerinden geldiğince yaşıma uygun şekilde bilgilendirdiler, içimi rahatlattılar sağolsunlar. Bunun utanılacak, saklanacak, korkulacak birşey olmadığı fikrini vermeleri bile yeterli onlara süper aile demem için. Benim de bir kızım var, zamanı gelince (yeni ergenlere bakınca, 10 yaşı beklemesem iyi olacak sanırım) ben de ona aynı şekilde bilgi ve sevgi vermeyi umuyorum, ondan yazıyorum bu yazıyı da. Hani kızlarımız iyi ki varlar, sağlıkla büyüsünler..
Velhasıl, 11,5 yaşımda hazırlıklı ve bilgiliydim ama yine de ilk menstruasyonda ağladım. İnsan "o la la genç kız oldum" diye düşünmüyor, korkuyor ne de olsa.. O kasıklardan yayılan, insanın içini delen sinsi ağrılar, değişen ruh hali, vücutta değişiklikler, ergenlik insanın kendi bedeni üzerindeki kontrolünü kaybettiği bir dönem, korkutucu olması normal aslında. Bu korkuyu bazen sinirle, bazen içe kapanarak, bazen de vücudumun sınırlarını öğrenmek için sonuna dek zorlamalıyım (içip içip sızmalıyım, flörtgen olmalıyım, biraz büyüyünce extrem sporlar, tehlikeli davranışlar içine girmeliyim, hiçbirşey yapamazsam okuldaki başarılı imajımı asi gençlikle yerlebir etmeliyim) diye düşünerek dışa vuruyor ergenler, normal.. Velhasıl, 16 yaşıma kadar sevgilim olmadı - bizim dönemimizde normaldi ayol, şimdi 11 yaşında 3 güne 5 sevgili sığdıranlar var, korkutucu.. Sonra doktorlarla çevrili hayatıma bir de tıpta okuyan ilk sevgili eklendi ve cingöz recai bana "bu ağrılardan kurtulmanın tek yolu düzenli cinsel ilişki" dedi, bak bak bak. Yevvvrum yemezler, beni annem eğitti bu konularda heralde. Velhasıl düzenli cinsel ilişkiyle de alakası yokmuş hakikaten. Sonra uzunca bir süre bu ağrılar "doğurunca geçer" masalına inandım. Velhasıl bu sabah bu teoriyi de yerle bir etmiş bulunuyorum. Artık kısmetse bu ağrılardan menopozda kurtulmak tek yaşam tutamacım.. Maksat menopoza olumlu bakalım, düşündükçe ateş basmasın :)
Velhasıl, diyeceğim şudur ki; kız çocuklarımızı zamanında ve yaşlarına göre bilgilendirelim. Yalanlarla şehir efsaneleriyle konuyu geçiştirmeyelim. Bedenlerinden utanmasınlar, korkmasınlar ve en önemlisi de anne babalarına merak ettiklerini, endişelerini anlatabilsinler. Yani bende işe yaradı da, ondan diyorum..