Anne baba olarak, bu sene neler neler yaşadık, neler neler öğrendik ondan ve onu büyütürken geçen hayattan.. Boyu kilosu, fiziksel gelişimi ilk yıla göre yavaş, yapabildikleri, ifade edebildikleri, bilişsel ve duygusal gelişimi ise ivme yapmış haliyle apayrı hikaye zaten ama bir de işin "hissettirdikleri" kısmı var. İlk seneye göre apayrı bir anneyim ben (belki de bu nedenle, 3 senedir ilk defa bu sefer 31 Mayıs'ı 1 Haziran'a bağlayan gece horul horul uyudum). Geçen senenin o şaşkın, acemi, güvensiz halinden sıyrılmış, çocuğunu tanıyan, daha fazla anlayan bir anneye dönüştüm ben. O ilk yılın yarıdan fazlası boyunca, saatler süren, görünürde nedensiz, çığlık çığlık ağlamalar kendiliğinden mi sona erdi gerçekten? Yoksa ben onu dinlemeyi, anlamsız "mükemmel anne" uğraşından vazgeçmeyi, çevremdeki kimsenin ne düşündüğünü, kendi doğrusunu dikte ettirme uğraşını görmezden gelmeyi, bana sıkıntı veren insanlardan, olay ve duygulardan uzak durup, kendi iç sesimi dinlemeyi mi öğrendim? Bence her ikisi de, hem Maya uyum sağlamak için uğraş verdi, hem de ben.
Ve bugün geldiğimiz noktadan memnunum. Kızımın fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal gelişiminden, kendi anneliğimden memnunum. Çünkü ne kendimi kimseyle kıyaslıyorum, ne de kimsenin kızımı başkalarıyla kıyaslamasına izin veriyorum. Ve geçmiş hatalarıma takılmak, gelecek endişesi yaşamak yerine, ANı doya doya, hissederek yaşıyorum. İşin sırrının BU olduğunu öğrendim. Ve bunu öğrendiğim andan itibaren içimdeki kozadan bir kelebek çıktı.. İşte 2. senenin özeti bu.
Ve duygusal söylevleri bırakalım da, gelelim asıl hepimizin beklediği 2 numaralı doğum günü kutlamalarına :)
Bavullarını hazırlamış yola çıkmak üzere olan babanne ve dedeyle şipşak sabah kahvaltısı ile, ilk parti hediyelerin açılımı, gelen bebek ve aksesuarları ile Maya'nın ilk sevinçten delirme krizini takiben, kutlamaların ilk günü sakin geçti. Maya heyecandan öğle uykusu uyumayacağını belli edince, kaptık kendisini ve ailecek burda sevilen bir konsept olan "Köy Evi"ne gittik. Etraf bol kum, su ve çamur, saman yığını, keçi, tavşan ve tavuk kaynıyor, ev yapımı tam buğday unlu hamhamlar ile yine ev yapımı çilekli böğürtlenli şahane dondurma kupları var ve salıyorsun çocuğu, keyfine bakıyorsun. Deli gibi koşturmaktan normalden 2 saat önce, akşam 7'de pili bitti tabii. O hor hor uyurken biz de sevgilimle şarap/çilek/aşk üçlemesine giriştik, missss.
Ertesi sabah daha gözü açılmadan, yatağa servis SKYPE ile anane ve dedeyle sanal kucaklaşmalar, sonra yatakta baba ve anneyle uzun uzun oynaşmalar ve bir Mr. & Mrs. Beyaz Atlı Prens klasiği olarak "yatakta mükellef kahvaltı"yı takiben, bu sefer de hooooop kaptık cimcimeyi hayvanat bahçesine! (Bir parantez açayım, ben hayvanat bahçelerine çok karşıyım, bana göre sirkler gibi bunlar da hayvan hapishaneleri, işkence merkezleri ama gel gör ki Münih'in Hayvanat Bahçesi çok doğal ve hayvan dostu bir yer ve hakikaten benim çok hoşuma gitti, buralara gelirseniz mutlaka gidiniz (hatta haber verin beraber gidelim) tam bir gününüzü alacak kadar geniş, eğlenceli ve özellikle çocuk bahçesi kısmı (anneler için de :P) çok keyifli). Bizim hayvan dostu kız coştu tabii, pisi pisi aslana selam, hoink hoink domuzu direkt eliyle beslemeler, kutupayısına 10cm (camın gerisinde) yaklaşmalar, suya dalan çıkan deniz ayısına kıkır kıkır gülmeler, penguenleri su altında yüzerken görüp şaşırmalar ne ararsanız yapıldı ve eve dönüşte arabada uyur sanılan çocuk tabii ki bu beyin bombardımanında yine öğle uykusu uyumadı.
Ve o babasıyla bahçede iki ot böcek bakarken, ben hemen pastasını ve hediyelerini hazırladım (ona anne babası olarak bu seneki hediyemiz odasını yaşına uygun yeniden düzenlemekti ve ananesi, dedesi, büyük teyzeleri, enişteleri, kuzenleri de buna destek olarak, bir sürü oyuncaklar göndermişlerdi). Kapıdan girerken pastasıyla karşıladım, ailede en son doğum günü onun olduğu için, artık doğum günü nedir, nasıl kutlanır biliyor ve hemen mumları üfledi, öpüştük, kucaklaştık, bidaha mumlar yakıldı, bidaha üflendi, bidaha kucaklaştık derken kollarını iki yana açıp "presents????" demesin bizim kız!!! Kızım az materyalist ol beri gel yaaa..
Gel kerata odana dedim, Kapı kapalı, hemen uzandı açtı, açmasıyla "aaaaaaaaaaaaa" :D Odayı azıcık değiştirmiş, tüm oyuncaklarını salondan odasına taşımıştım ama bizimki direkt paketlere daldı tabii. Hepsine aynı anda saldırıldı, özenle paketlenen hediyeler bir saniyede yırtıldı, parçalandı ve oyuncaklara dalındı :) 2 saat oyun oynadık anne baba ve çocuk, zevkten bayıldık bayıldık bayıldık!
Daha da oynardık oynamasına da, saat 17.30 olmuş, anne babanın midesi zil çalar hale gelmişti. Tırnaklarıyla oyun halısına yapışmış çocuğu ayaklarından tutup, sürükleye sürükleye odadan çıkarıp bisikletin arkasına attık ve bira bahçesine pedal bastık. Bu bahçe Beyaz Atlı Prens'in çocukluğunda sık sık geldiği, bizim evimize çok yakın olduğu için yazın neredeyse gün aşırı geldiğimiz, bazen piknik sepetimizle gelip sadece içeceklerimizi aldığımız, bazen de onların mutfaklarından geçindiğimiz, bol ördekli, bol balıklı, bol kestane ağacı altı klasik Bavyera Bira Bahçesi.
Yine sal çocuğu, bak keyfine. Çocuk ördekleri besledi, önce toza toprağa ordan çamura bulandı, bir saniye kendisini 10 basamaklı kaydırağın tepesinde dikilirken, diğer saniye başka çocuklarla koştururken, başka bir saniye Bavyera müziğinde gerdan kıvırırken gözümün ucuyla gördüğümü ama gideyim yanında durayım demeden sevgilimle keyfime baktığımı da itiraf edeyim. E bu gün biraz da benim günüm değil mi ayol? Sonuçta kimse ölmeden, kimse delirmeden 2. yılı geride bırakmanın haklı gururunu yaşıyoruz :P
Ve baktık akşam inmiş, Alman bebeleri yavaş yavaş ortamdan yok olmuş, bizim uykusuz Akdenizli birbaşına kalmış.. Demek ki bugün de bitmiş ve eve gitme zamanı gelmiş :) Evde bir posta daha kucaklaşmalar ve sonunda UYKUUUU. İşte 2 numaralı Doğum Günü böyle doğa ile oyun ile anne baba ile dopdolu ve musmutlu geçti. Artık resmi olarak bebeto'luktan cimcime mini-hanım'lığa terfi eden Maya'nın, inşallah tüm yılı da sağlıkla, mutlulukla, oyunla, kucaklaşmalarla, sevgi ile dopdolu geçer :)