Fıldır dırdır hafta

Fıldır dırdır hafta

Fark ettiniz mi, ben geçen hafta depresyondaydım. Etmediniz tabii, nerden edeceksiniz, sosyal medyada olmayınca? Instagramımı kapattım arkadaşlar, zamansızlık falan değil direkt anlamsızlıktan. Güzel insanlarız ama ben de dahil paylaştığımız fotoğraflar hep aynı yahu; çiçek, bebek, kedi, yemek ve bunların türevleri. Hayat bu mu bize, öyleyse bir durup düşünmenin zamanı gelmedi mi sizce? Ben yokum bundan sonra instagramda, çok sıkıldım 1 ayda (şiirsel mi konuşuyorum?!)

Haber sayfaları, facebook ve bloglar tek sanal gezintilerim, onlar da 1,5 saati bulmuyor günde, 2 yaşında ve hala sıfır ekran ömrüyle büyüyen bir çocukla mümkün değil daha fazlası. Çikolata gibi zaten, ne kadar az kullanırsanız, o kadar az özlüyorsunuz. Bu durumda tüm haftayı fıldır fıldır gezmekle ve dırdırdır konuşmakla geçirdim. Bir takım kararlar aldım, verdim, yeni planlar projeler başladı, haydi hayırlısı.

Ama bu arada, tam da son yazımın üzerine Beyaz Atlı Prens öyle bir bomba patlattı kiiiii! Sevgili eşim tek başına bir proje yapmak istiyormuş ve bu proje 1 hafta evden uzakta kalmakmış. Kendisi tüm planları yapmış, bir akşam işten geldi ve dedi ki: "Sevgili eşim, ben Kuzey Kore'ye gidiyorum".

!!!

Demek ki adamın beni tek başıma tatile yollama çabalarının altında bu plan yatarmış, vay hin vay. İşin kötüsü öyle bir noktadan vurdu ki, gitme desem tipik "evli çiftin hatun kişisi gıcıklığı" sayılacak, git desem, ya adam Kuzey Kore'ye gidiyor! Deli midir nedir?! Neymiş challenge (kendi kendine meydan okuma) ihtiyacı içindeymiş, e buyur bebek bak!? Kuzey Kore diktatörlük, insanlar açlıktan, ambargodan perişan, insan hakkı yok, sansür çok. Hayır ille challenge ille diktatörlük diyorsan, gel seni Türkiye'ye götüreyim dedim, yok merak ediyormuş. Nasıl İran'a gittiysek, Hindistan'ı Afrika'yı sırt çantasıyla geçtiysek, şimdi de Kuzey Kore'ye gitmeyi istiyormuş. Kişisel gelişimi için, yaşam serüveni için önemliymiş (asıl derdi bence facebook'a foto yüklemek, sorana "ha evet ben de Kuzey Kore'ye gittim vauwww" demek, elalem parasıyla malıyla hava atar, bizimkisi seyahatiyle). Adam adam, evli çoluklu çocuklu adamsın desem klasik kaçacak, aslında herhangi bir bahaneyle gitme desem klasik evli kadın dırdırı gibi olacak, bana ters. Git desem acaba geri dönebilecek mi emin değilim.. Ayh. Koca haftayı bu tartışmalarla kapadık ve biliyorum ki gidecek sonunda çünkü ikimiz de aklına koyduğunu yapan burnunun dikine giden tipleriz. Evliliğimiz de sınırlar, kurallar ile bezeli değil. Offf. Kendim ettim kendim buldum. Herkesin kocası gibi beni anamın evine yollayıp kendi de neden salondaki koltukta soğan sarımsak yiyip osurup geğiren bi kocam yok?! Ay Allah korusun. Bak yine dedim. İşte biz buyuz yaaa. Modern evlilik. Bi yandan da heyecanlanıyorum aslında hakikaten güzel bir challenge, çocuk olmasa ya da bırakabilecek psikoloji içinde olsam ben de gidebilirdim ama yok yok gitmezdim ben, diktatörlüğü onaylamak, suça dahil olmak bence (eşim gelince Mülteci Kampı'na yüklü bir para yardımı yapıp kirli vicdanını temizleyeceğine inanıyor).

Dolayısıyla, bir önceki postumda sorduğum soruya atfen, cevap: Annenin değil ama babanın tek başına seyahat etme hakkı var arkadaşlar. Evet. Yoksa erkekler kendilerini kısıtlanmış, bağlanmış, özgürlükleri ellerinden alınmış, domestik kuzu edilmiş falan hissediyorlar. Evlilikten ve çocuktan önce kaplandılar ya ;) Napcaz, salalım gitsinler bari.. Döner inşallah geri.