Sinir krizimi takiben..

Sinir krizimi takiben..

Geçen haftaki sinir krizimi takiben; ne çok sevenim, ne çok arayıp soranım, ne çok özelden mesajlar telefonlar emailler gönderen moral veren, dua edenim varmış diye görüp bir posta da sizin güzelliğinize ağladıktan sonra, hönkürerek burnumu sildim, gözlerimi kuruladım, geldim sevgili dostlar! Geçen haftaki halimi en güzel ifade eden "yıkılmadım, ayaktayım" fotoğrafını da Çılgın Araplar benim için yapmış sağolsunlar. Bizde durum aynen böyleydi.

Almanya'da sıcak hava 25 derece havaya denir, geçen hafta 38 dereceyi gördük. Üstelik eş zamanlı olarak kaderin cilvesiyle Maya'nın kulak içi ateş ölçerinde 41.5 dereceyi görmek, şaşı bakıp şaşırmak, çocuğu aynen bir mumya gibi serin ve ıslak havlulara sarıp doktora koşmak gibi aktiviteler içindeydim. Kara bahtım kör talihim; bizim güzel yeni doktor tatilde olduğu için yine eski doktora gitmek zorunda kaldım (aynen yeni aldığı arabayı kıyıp da kullanamayan tipler gibiyiz bu yeni doktor konusunda, adama ayıp olur diye öyle 39 derece çarpı üç günden önce falan telefonla rahatsız etmiyoruz kendisini, o ise bak kalkıyor en olmayacak zamanda (aslında havaya bakarsan, en olacak zamanda) tatile gidiyor, nçık nçık nçık).

Her sefer olduğu gibi bu sefer de kafayı kocaya taktım tabii ben; gece 1 saat uyku uyumuşum ateşli yavrunun nefesini dinlemekten sabaha karşı tam sızdığım anda adam sessizce aynaya post-it'li not bırakıp "bişi olursa ara" demiş çekmiş işe gitmiş! Yavru kolumda - değil ayol, arabanın arkasında çocuk koltuğunda - direksiyonu doktora kırdım, bi yandan da elimde telefon - değil ayol, otomatik araç aramasıyla - kocaya bağrınıyorum "sen niiiiiirdesin, boyun devrileee" falan diye İngilizce Almanca ortaya karışık. Tabii şiddet bir kısırdöngü gerçekten, herkes bir numara küçüğüne, dişini geçirebildiğine saldırıyor malum. O da aramış anasını aşağı yukarı aynı kelimelerle kadıncaaza bağırmış. Kadıncaaz da o esnada 38 derecede tabii bikinisini çekmiş göl kenarında serinliyor, organik karpuz dişleyerek falan. Ayol başka n'aapsın kadın, biz çocuğu yaparken ona mı güvendik, "nasıl yaptınız öyle bakınız" demezler mi adama! Neyse.. Çemkirilen koca işi gücü bıraktı, bir taksiye atladı, "eski doktor"da buluşacağız.

Beklerken bu eski doktoru (sağolsun en az 45dk bekletir, huyudur) beni inceden bir ağlama aldı, yine "ay ben bu çocuğa bakamıyorum, hasta ediyorum" tripleri. Hormonal bi takım hadiseler dönüyor vallahi, dönem dönem böyle bana bi "fena kadın, başarısız ana" takıntıları geliyor soldan soldan. Ayol halbuki hepimiz eşdeğerde *ıçmışız, instagrama falan ne bakıyorsunuz, yalan onlar.

Doktor koşar adımlarla geldi, bizi buyur etti. "Bu kadar koşturmaya bu kadar geç kalıyorsa, bu adam kaç hastaya yetiyor, uf ne biçim para kırıyordur" falan gibi düşünceler içindeyim tabii, klasik SSK'lı hasta sahibi mantığıyla. Baktım bizzat doktorun odasında açık olan iki cam arasında efil efil bir cereyan var, demek ki cereyan olayı Alman çocuklarını hasta etmiyor. Oturdum tam ortasına efil efil. Sıcak diyorum dostlar. Hava 38, kucağıma yapışmış çocuk 41.5 derece. Hiç yargılamayınız cereyana böğrümü açmış olmamı. O rüzgarda yalnız bişey dikkatimi çekti. Özellikle evladımın kanının alınacağı sıralarda, bir ter bastı şu yandaki fotoğraftaki gibi beni.. Nasıl da kokuyorum, önceki gece ayıptır söylemesi bol sarmısaklı salata yemişim. Vallahi her sabah duşumu alır, dişimi fırçalarım, koltukaltımda tüy falan da yoktur ama buram buram kokuyorum, metroya binmiş Türk vatandaşı gibiyim aynen. Rahatsız oldum kendimden. Yazık be "eski doktor"a.. Mental note aldım hemen, yeni doktora parfüm sürüp de gitmeli acil bir durum anında, aman ayıp olmasın, yeni ya bu.

Kanı alındı. Çişi kıymetliymiş vermedi. Sonuç bir tür enfeksiyona işaret edince antibiyotiği de aldık eve geldik. Fakat antibiyotikler ne sevimli hale gelmiş, insanın üçer beşer alası geliyor (!!). Paket tasarımı şu yandaki gibi; dürtmeli bakteri çıkartmaları yapmışlar, çocuk içtikten sonra antibiyotiğin berbat tadını unutması için oynamalık bir bakteri çıkartıyor paketten, 14 bakteriyi toplayana "bi yıldızlı aferin" veriyorlar hatta boş yere çocuğuna antibiyotik içiren anaya ekstradan bir de davlumbaz, hem de evladiyelik..

Lakin 4 gün oldu, çocuk yanmaya devam ediyor. Fitilin gözünü seveyim ne güzel söndürüyordu, 1.5 yaştan sonra artık totosuna dürtmüyoruz herhangi bir şey, mazallah travma yaşar, hayat boyu anal tutucu olur falan.. Şurup öyle değilmiş. Hem geç etki ediyor hem de kısa süreli ferahlama sağlıyor, 3-4 saat sonra hop yine 40 derece ateş. Gece karanlıkta çocuğu serinlet, pışpışla, herhangi bir nedenden kocaya dal falanla geçti. Ertesi sabah bir uyandık bizim çocuk yanarlı dönerli, kırmızı puantiyeli bir çocuk olmuş, elleri bacakları yanakları nokta nokta. Doktorlar kapalı, hastaneye bir gittik mi oramıza buramıza fişler hortumlar sokmadan bizi rahat bırakmazlar.. Doktor olan ana babamı aradım, ülkeler arası konsültasyon yapıldı ve virütik bir durum olduğuna (ve antibiyotiğin de hiç bir işe yaramayacağına) kanaat getirildi (hay eski doktoooooor, ben seni neyleyim, döven söven kocasına "beyimdir yiğidimdir" diye geri dönen kadınlar gibiyim ya bu doktorla ben!) Antibiyotik bu tabii boru değil, öyle kafana göre başlayıp bırakamıyorsun. Boş yere 7 gün alacak şimdi zavallı çocuğum. En azından virütik sorunlardan sonra gelen ve iyice tarumar eden bakteriyel durumlardan korunmuş olacağız diye züğürt avuntusu içindeyiz.. İçimizdeki Pollyanna'yı sevsinler.

Velhasıl 4 tam gün süründük, o dört gün şahane yaz havası oldu Münih'te. Ateşli de olsa 2 yaşında tabii, istekleri güldürürken süründürüyor.. Bir sarı elbisesi var çiçekli bülbüllü - hakikaten de yakışıyor kerataya - ateşle yanıyor hala ille onu giyecekmiş, "tarz sahibi sürünmek" diye buna derler be kokoş.. 4. günün sonunda ilk defa ateşi düşünce keyfi yerine geldi. (Çok şüküüüür! Allah tedavisi olmayan, çektiren hastalık vermesin hiçbirimize de, evlatlarımıza da! Amiiiin!) Onun keyfi gelince benimki de geldi işte; geri geldim sizlere, buradayım. Dediğim gibi, sağolun var olun, hiç görmediğim tanımadığım dostlarım, yoldaşlarımsınız, çok destek verdiniz dualar ettiniz. Var olun, sağolun!

Şimdi kaldığımız yerden devam.. (Hastalık da aslında hepimize basit şeylerin ne kadar önemli olduğunu fark edip, onları kaybetme riski olmadan da şükretme farkındalığı veriyor, değil mi....?)