Önceki bir yazıda da bahsetmiştim, bizim kız pek iştahlı bir çocuk değil. Dün akşam da yine hiç bir şey yemeden gitti yatağa, bir bardak ayranla! Bir önceki yazıda, böyle yememe dönemlerinde kendimi suçlardığımı görüyorsunuz ama artık pek umrumda değil, durumu kabullendim. Kilosu düşük ama kendi kategorisinde (tüy siklette kopartmada altın madalyaaaa) kendince büyüyor. Bu konu benim için çözüldü diyebilirim.
Şöyle ki; Maya 1 yaşından beri sofrada bizimle oturup, biz ne yersek onu yiyor. Ona özel yemek de yapmıyoruz, yedirmiyoruz da. Kendi neyi, ne kadar isterse çatalı kaşığı ve son zamanlarda bize öykünerek yemeklere dürtmeye başladığı önü sivri olmayan çocuk bıçağıyla (evet bıçak da veriyorum ve biliyorum bizde çocuğa bıçak verilmez. Aman ne olur ne olmaz. Şeytan doldurur. Hatta bıçağı geçtim, çatal ya da kaşık bile verilmez. Çatal mazallah gözüne batar, kaşık kulağına kaçar - çevirisi: döker, üstünü ve daha önemlisi etrafı kirletir falan) yiyor, sonra ıslak bezine elini ağzını siliyor, önlüğünü çıkarıyor ve kalkıp gidiyor (son zamanlarda bebek sandalyesine de oturmamaya, altına minder konmuş sandalyeye oturmaya ya da direkt ayakta yemeye başladığı için sandalyeden de kendi kolayca iniyor tabii). Kendini yeterince besleyemedi, azıcık yedi gibi kaygılarım yok çünkü kaygılansam, ben yedirmeye kalksam, kitaplardaki gibi 3 ana 2 ara öğün vermeye çalışsam da değişen bir şey olmuyor (evet onları da denedim, tabii ki SS subayı değilim, benim de içimde bir Türk anası gizli, stresli anlarda pörtlüyor).
Maya az yiyen, kilosu her daim sınırda hatta Türk cetvellerine göre oldukça düşük olan bir çocuk. Sanırım yapısı böyle, minyon. Özellikle hastalık öncesi, sırası ve sonrasında günlerce ağzına lokma sokmuyor ve tabii sonunda Afrikalı çocuklar gibi kemikleri sayılıyor. Biraz üzülüyorum tabii, özellikle kemikleri elime gelince, bacaklarını kollarını çıplak görünce falan.. Ama itiraf edeyim, çöp gibi bacaklarına bakarak ağlamıyorum. Son zamanlardaki yorgunluk ve çoklu alanlardaki problemlerle mücadelede fabrika ayarlarım cozuttu heralde, artık ne olursa olsun "koyver gitsin laylaylay" modundayım. Bir de kendi kendine ve istediğini istediği kadar yiyen çocuk mutlu anacığım, sofra esenlik ve barış içinde. Bence önemli olan da bu..
Bir de bizim ağlayan çocuk merkezinden Dr.Nazi'ciğim "sağlığı yerinde olan hiç bir çocuk kendini aç bırakmaz, açlıktan ölmez" dedi ya, ondan da rahatım. Sofrada rahatız, yediğimizden çok konuşuyor, gülüşüyoruz. Zorlamıyoruz. İkram var, ısrar yok. Maksimum 45dk sürecekmiş ya yemekler, sonra kaldırılacakmış önünden, öğün arası da verilmeyecekmiş. Su içtiği sürece isterse 1 hafta yemesin hiiiiiiç önemli değilmiş, acıkınca yermiş. E bekliyoruz elbet bir gün acıkır di mi? Şaka bir yana, yemeyen çocuk fenomeni hakkında hakikaten stres yapmamak lazım, nedenini şurada yazmıştım.
Öyle böyle derken, bu gece yine sadece ayranla yatağa giden Maya fenomeninden sonra, cool'luğa ara verip dedim "acabaĞ bu işlere bir Türk anası titizliğiyle mi yaklaşsam?" yani eve organik sera kursam, çocuğuma çimen sularından balbademli anaç sütlaç muhallebilerine neler neler dürtsem, yedirsem (yedirmek derken, bizim kültürümüzde 2 yaşındaki çocuğa hala yemekleri püre eden ve kendi yediren analar var yahu! Burada çocuğuna kendini geliştirme fırsatı vermiyorsun diye süpürge sopasıyla kovalarlar bu anaları, sosyal açıdan yerin dibine sokar sokar çıkarırlar valla) bir bakayım şu internet camiasında kim ne pişiriyor dediysem.. Amanın bu iş sektör olmuş bebetodaşlar! Ben bir gurme bebek sitesini, bir bu alanda ün salmış olan Annabel Karmel'in kitap ve sitesini bir de şu müthiş kitabı bilirdim. Lakin siz yevrumuzun sadece beslenmesi önemli değil, önemli olan yemek ile sanat arasındaki ince nüansı da yakalamasıdır derseniz, gözünüzü seveyim şu site ye bir bakın, ya da Fransız mutfağından seçme gurme bebek tadları peşindeyseniz şu site de pek şükela (bu arada benim Fransız arkadaşım onların çocukları sadece 4 öğün yedirdiklerini ve kahvaltı dışında asla şekerli şeyler vermediklerini söyler hep, kendi de bebeleri de fıstık tabii). Ve son olarak, işin sanat kısmı için şuraya da bir göz atın derim..
Lakin %100 işe yaradığını kendim bildiğim ve paylaşmak istediğim tek nokta şu; işin sırrı beraber yemek! Sadece ailecek de değil, böyle cümbür cemaat, bebekli çocuklu bir araya gelip beraberce afiyetle yemek. Sadece çocuklar değil bebekler de hoşlanıyor ve en iştahsızı bile hapur hupur yiyor yahu (daha önce de bahsetmiştim, bu yaştaki çocuklarda gelişimsel döneme özgü bazı yemeklere karşı korku ve tepki oluyor, canlı renkler, şık sunum ve mümkünse diğer bir çocuğun aynı yemeği yiyor olması (o yiyor, bir şey olmuyor, ben de yiyebilirim) bu tip korkuların yenilmesinde işe yarıyor). Geçenlerde gittiğimiz bir akşam yemeğinde Maya'nın karides güveç üstüne trüf mantarlı tortellini yediğini fark edince, dedim ki "ya bu çocuğun içine Vedat Milor kaçmış, evde de bu tip şükela tatlar arıyor bu çocuk (oldu canım, sen iste trüf mantarı tarlası kuralım salona biz, karidesler birbirini kovalasın banyo küvetinde, üstü altın tozu ile süslenmiş yaban mersinli creme brulee'lerle gelelim sana, sen yeter ki emret sultanım) ya da her bebek ve bir çok insan gibi o da tam bir "sosyal yiyici" yani yemeğe değil ortama odaklı yemek seçiyor. Enteresan..
Şimdi önümde iki seçenek var; ya kendime çeki düzen verip evde gurme lezzetler üretmeye başlayacağım (hahahayt sesli güldünüz di mi sizde benim gibi) ya da bebekli arkadaşlarla yemek zamanlarında bir araya geleceğim. Bu mudur, budur.