İyi ki feminist değilim!

İyi ki feminist değilim!

Bu satırları büyük bir şaşkınlık içinde yazıyorum. Maya'dan önce (bilmem hatırlar mısınız, M.Ö. hayatımı) akademik kariyer yapıyordum, hatta slingdeki Maya'yla ilk 2 ay boyunca derslere girmeye, rapor ve sınavlarımı vermeye büyük bir çabayla devam ettim. Sonra bir gün, vallahi tahtada ders anlatan hocanın kucağında zırıl zırıl ağlayan Maya, elimde yarısı yerlere düşmüş not kağıtları, uykusuz altı mosmor gözlerim cayır cayır yanarken kafama dank etti ne kadar insanüstü ve anlamsız bir koşturma içinde olduğum ve o gün bıraktım akademiyi. Daha doğrusu ara verdim; önce 1 sene dediğim, 2 seneye uzayan, bu sıra tekrar dönüp dönmeme kararının arifesinde olduğum bir ara.. Şu güne dek bu kararımdan da asla pişman olmadım, asla "ayy onca emek çöpe mi gidecek" ya da "ya 2 sene sonra tüm bilim dünyası değişir ve ben geri dönemezsem, ev kadınına bağlarsam" gibi bir kaygım olmadı. Sonuçta akademi ya da başka alan; ben akademik birikimlerimle, sosyal zekamla, yaşam boyu eğitim inancımla ve sahip olduğum mesleki deneyimle nerde olsam iyi bir iş çıkartırım diyorum. 2+ sene annelikten sonra kariyere dönmek beni korkutmuyor.

Geçenlerde üyesi olduğum yabancıyla evli Türk kadınları grubundan biri "aman bir dostum akademik kadınların annelikten sonra yaşadıkları çocuk ve kariyer ikilemi üzerine bir çalışma hazırladı, aramızda akademik arkadaşlar var mı?" diye bir post atmış. İnsanın tezine denek bulmasının ne denli zor bir süreç olabileceğini bildiğim için hemen gönüllü oldum. Araştırmacı arkadaş e-mailime "kısaca durumunuzu özetler misiniz?" diye yazınca, ben de şunu yazıp yolladım:

"Ergenlikte bana “30’lu yaşlarını nasıl hayal ediyorsun?” diye sorsaydınız, “Bana örnek olan kendi annem gibi hem çalışıyorum, hem aileme bakıyor çocuklarımı büyütüyorum” derdim. Fakat gerçekte şu an çok farklı bir noktadayım. 34 yaşımda, “35’imden önce çocuk doğurMALIyım, yoksa çok geç kalırım” diyerek hamile kaldım ve hakikaten 35 olmadan anne oldum. Öncesinde 10 senedir uzman klinik psikologluk yapıyor, üniversite ve özelde çalışıyor, tam da “evet mesleğimde yavaş yavaş doruğu görmeye başladım” dediğim bir noktada bulunuyordum. 35 yaş gerçekten bir dönüm noktası oldu benim için. İlk başlarda bebeğimle doktora derslerine girdim, sınavlarımı verdim ve “tezi nasılsa evde bebekle de yazarım” diye düşündüğüm için, kendimi gönül rahatlığı içinde 1 yaşının sonuna dek annelik iznine ayırdım. Ayrılış o ayrılış; kızım şu an tam 2 yaşında ve ben hala annelik iznindeyim ve şu an “diploma bir kağıt parçası, olmasa da olur, önemli olan bu yolda öğrendiğim” diye kendimi avutuyor, “ben birikimlerim ve yaşam boyu öğrenme azmimle mesleğe her zaman geri dönebilirim ama kızımın annesine, kucaklanmaya, öpülmeye, oyuna ihtiyacı olan bu günlere geri dönemem” diyor ve bakıcısız, yardımcısız, tek başıma, 365 gün, 7/24 anneliğin öğrencisi ve çalışanı olmaktan hiç gocunmadığım gibi, kendimle gurur duyuyorum. Üstelik “35’inden önce anne olMALIsın” diyen o ses bazı geceler kulağıma “bir çocuğu büyütme uğruna onca emeği silip atmaMALIsın”, “bilişsel birikimini zamanın dişlerine atıp paramparça ettirmeMELİsin” diye fısıldasa bile, artık "başkalarının "ideal" diye tanımladığı hiç bir şeyi yapMALIyım diye bir zorunluluğum yok, hayat başarısının birden çok tarifi var ve herkes kendi yolunu kendi çizer, kendi mutluluğunu kendi yaratır" diyor, öbür yanıma dönüp rahatça uyuyorum."

Bu yazıma araştırmacıdan gelen cevap; hem bir anne hem de kendim de bir araştırmacı olarak beni çok şaşırttı. Meğerse araştırmacımız "feminist söyleve paralel bir success story (başarı hikayesi)"nin peşindeymiş ve benim "durumum" bu tanıma uymuyormuş. Onların tam olarak aradıkları profil örneği; çocuğunu doğurduktan ve süt izni bittikten sonra çocuğunu bakıcıya emanet edip hemen akademiye dönen, aslında üniversitenin esnek görünen çalışma saatlerinden yine de (haklı olarak) memnun olmayan, kendini akademik yaşam ile annelik arasında ikilemde hisseden ama bir başarı hikayesine uygun olarak yine de kariyerine devam edebilen (alt metinde mutsuz entellektüel) kadınlar. E haliyle ben bunlardan değilmişim.

Tamamen katılıyorum. Asla feminist olarak anılmak istemem doğrusu! Ayrıca kariyerimi kızıma tercih etmediğim, şu yaşına dek bakıcı tutmadığım ve üzgünüm ama hiç ikilemde olmayıp durumumdan mutlu olduğum ve sık sık şükrettiğim için de, vallahi hiç uymuyorum aradıkları "feminist başarı hikayesi"ne..

Vay be. Oysa ne güzel analizler yapabilirlerdi ben ve benim gibileri de bu hikayeye ilave ederek. Ama sosyal bilimcilerin istatistik biliminden korkması mıdır, aman fazla dağılmayalım "hiçbirşey hakkında herşeyi bilelim" takıntısı mıdır yoksa klasik feminist söylevde hakikaten benim gibi "mutlu ev kadınları" bir çeşit toplumsal yara olup, görmemezliğe gelinmesi gereken "error" sayısı mıdır, bilemedim ama üzüldüm yahu.. Araştırmacının kendi kariyerinin tek yönlülüğüne de, akademik bir kadının sadece akademide kalmayı tercihinin doğru olduğuna inanmasına da, "çalışan vs çalışmayan anneler savaşı"nda gelinen şu noktaya da üzüldüm.

İşin tuhafı, ne edersek biz kadınlar birbirimize ediyoruz. Erkekler dünyasında "akademi vs çocuk" falan gibi seçimler yok ama genellikle onlar kadınlar gibi çoklu düşünmedikleri için, aslında bu bir konu bile değil onlar için. Feminist söyleve takılırsak, bin yıllardır sömürülen ve aşağılanan kadın bir şekilde kendini anca eğitimle, kariyerle, meslekle "üstün" görebileceğine inandırıldığı için, aslında olmayan bir problemi hiç yoktan var ederek "evde kalan" kadını aşağılıyor - çünkü sosyal kast sisteminde kendinden daha aşağıda kalan bir tek o kadın var.. Hani kimin dişi kime yeterse durumu. Oysa hiç bir erkek "benim eşim ev hanımı" derken gerçekten utanmıyor (gömleğim ütülü, yemeğim önümde, düz mantıkla mutluyum), utanan yine kadınlar..

Tuhaf işte sevgili bloggercıklarım. Akademide benden daha üst noktalara gelmiş ama bu en temel gerçeği henüz anlayamamış, feminizmi "kadın erkek statü eşitliği" olarak indirgemiş, "mutluluk bilimi" de denen pozitif psikolojiyle yolu hiç çakışmamış, dolayısıyla yaşam standardının en önemli kriteri olan "mutluluk", "doyum" gibi değişkenleri araştırmasına hiç eklemeden "çocuk da yaparım kariyer de" sorunsalını anlamaya çalışan bir araştırmacı... Hey yavrum hey.. Belki de bilime hakikaten geri dönmeli, adam gibi bilim yapmalıyım, çok mu boş bıraktık ortamı bilemiyorum ki..