Kreşe başlayalı tam da 2 hafta olmadı aslında. Geçen yazımda da bahsettiğim gibi, önceki hafta sadece 1,5 gün gittikten sonra bizim çürük yumurta hasta oldu. Haftanın geri kalanını evde göz göze, diz dize, dudak dudağa geçirdik. Tam çocuğu iyileştirdim, pazartesi kreşe yeniden başlamaya hazır hale getirdim; gittiysem bir de ne göreyim, tüm çocukların şırıl şırıl burnu akıyor, öğretmenleri dahil koro halinde hapşırıp tıksırıp öksürüyorlar. Bir de merkezi ısıtma bozulmuş (burda hava 14 derece şu an, haliyle ısıtmaya ihtiyaç duyuyoruz), üstüne tam Alman sistemi, temiz hava gelsin diye camlar devamlı üstten dört parmak açık; haydi gelsin size bir bilmece, bu hafta kaç gün kreşe gidecek bizim çürük yumurta Maya..?!
Bu ay işe gitmiyorum, onun yerine kreşe gidiyorum. Burada minimum 2 hafta anne ile çocuk kreşe beraber gidip geliyorlar ve bunun ilk haftası devamlı dip dibe, kucak kucağa geçiyor. İkinci hafta önce tuvalet bahanesiyle sonra artık bariz şekilde "işe gidiyorum" diye her gün 5'er dakika arttıra arttıra, yantiri yantiri ortadan kaybolmaya başlıyorsunuz. Son aşamada sabah beraber geliyor, günaydın şarkısını söyledikten sonra şen bir şekilde "hoşçakaaaal" diyip çocuğu öğretmenine teslim ediyor ve alemlere akıyorsunuz (ne düşündünüz bilemiyorum ama ben tabii ki eve, koltukta uyumaya koştum) ve en sonunda da kargoyu artık kapıdan teslim ve işe, okula, istediğiniz uğraşa geri dönüş (sky is the limit)! En az 2 hafta, bazen 2 ay sürebiliyor bu alıştırma evresi (Türkiye'de patrona "şekerim çocuğu kreşe alıştırıyorum 2 ay yokum baaaay" dediğinizi düşünemiyorum ama burada da patronun size "evli misiniz, hamile kalmayı düşünüyor musunuz?" gibi Türkiye'de leblebi gibi sorulan bir soruyu sorma hakkı yok, direkt cinsiyet ayrımcılığına giriyor, ağır suç. Eşim işveren olduğu için, aslında mis gibi olan bu kanun onun açısından da hiç hoş değil tabii, e ne oluyor, gizli cinsiyet ayrımcılığı, kadın çalışan yerine erkek çalışanı tercih etmek ve 1 senelik ücretli doğum iznine inşallah anne yerine baba çıkmaz diye umud etmek. O da sık olan bir durum gerçekten de).

Şöyle ki; sanıyorum gün içinde 4-5 defa "biraz serin mi, benim elim ayağım buz kesti, acaba camı biraz kapasak mı, şu kapıyı ittirebilir miyim, kulunçlarıma doğru pek esti" türü cümleler kurarak, tshirt ve incecik taytlarla ortalarda hoplayan öğretmenleri sinir ediyorum. Yemek zamanı masadan 2 mt uzakta duramıyorum, milim milim yaklaştırıyorum sandalyemi ve çocuğumun elindeki kaşığı çatalı kapıp, kendi ağzıma sığacak büyüklükteki bir lokmaya saplamak suretiyle ağzına, olmadı burnuna, artık neresine denk gelirse depiştiriyorum. Dep Dep Coni Dep. Bu esnada şu sözler ağzımdan dökülmese olmuyor "Evladım bak suyunu da iç, hah afferim, iki elinle tut bardağı iki elinleee". Yemekten kalkıyor, oyuna oturuyoruz ama bir köşede oturuyor muyum, hayır, sadece Maya ile de değil, tüm çocuklarla oynamaya başlıyorum. Çocuklar bana bayılıyor, ilk haftadan öpen, sarılan, çiçekmişim gibi beni suluğuyla sulayan gani gani.. Sonra tuvalet saati geliyor. Çocuklar, öğretmenleri (ve en arkadan sinsi bir gölge gibi ben) tuvalete gidiyor ve oğlanların pipilerine bakıyoruz. Yok öyle değil ama dışardan öyle gözüküyor evet. Baktığımız aslında elalemin tuvalet adabı, aman allahım dişlerini öylesine fırçalamakla kalmıyor, ellerini illa ki unutuyor ve yıkamıyorlar, geldi tipisini tuttuğu eliyle arabayı tutuyor, burnu şırıl şırıl akıyor, "Maya dur o araba onun, bak burda üstünde sümük olmayan başka araba var sen bunu tut kızım".
He sonra ne oldu, "Maya annesiz durmaya hazır" dediler ve attılar tabii beni dışarı. Ben olsam ben de atarım ayol, nasıl bir anaymışım ben ahtapottan beter! Evde mis gibiyim ama kreşte no'luyo anlamadım bana.. 3. günden itibaren atıldım bir köşeye, aldım kitabımı, oturdum, şaşı şaşı bakıp kontrol etmekten gözlerim ağrıdı ama azmettim, kapadım bayramlık ağzımı. Kendi kendime şunu tekrar ediyorum: tüm bu veletler birbirinin mikrobunu alacak, bağışıklık sistemleri kaynaşacak bir olacak, anca o zaman rahat edeceğiz, en iyisi görmemek duymamak hele hiiiç laf etmemek. Ben 1, bu öğretmenler 1000 çocuk yetiştirdi; o zaman neymiş, "en iyisini ben bilirim" olmazmııış.
Lakin bu sefer de zihnim durmuyor. Kitap oku (açılırsın) dediler. Ay size demedim bak! Gelecek ay Benedict Cumberbatch'li Hamlet'e gidiyoruz (vallahi ayol, sizin için de bir öpücük kondurayım mı elmacıklara?) ve ben bilgilerimi tazeleyeyim "eser"i izlerken lök gibi kalmayayım, 4 saat Benedict'in gözleri, elmacık kemikleri bile olsa sadece izlemek çekilmez dedim, aldım Hamlet'i didik didik okuyorum. Fakat ne ağır bir İngilizcesi var orjinalinin yarebbim, tam kreşte okunacak kitapmış (heyhat!). Kitabı okuyor görünürken, devamlı veletleri gözlem halindeyim. Bu hengamede şunu fark ettim: Ben evde hakikaten abartmışım, Maya'ya 4 yıldızlı hizmet ve en has ananın maksimumda 2 saat sunduğu "birlikte kaliteli zaman"ı ben 7/24 sunar hale gelmişim! Yahu bu Almanların kreşten anladıkları resmen "kimse birbirini ya da kendini yaralamadan günü kotarmak" arkadaşlar! Ben evde kendimi yetersiz hissede hissede ne hale gelmişim, yazık be bana. Resmen o aslında içten ezik süper annelerden biri olmaya bağlamışım YUH.
Meğerse olay şuymuş; sakin sakin oturacaksın, çocuk boyayla mı ilgilendi, vereceksin eline kağıdı. Sıkıldı mı, toplayacaksın. Gel evladım bak kutu kutu pense, bak playdough ile heykeltraşçılık, bak doktorculuk seti, hadi oyna, ben de yanında durayım arada başını okşayayım, onay vereyim, öööyle oturayım. Kreşteki hayat resmen yavaş hayat, ne eğitim ne öğretim var. Çocukları salmışlar vallahi herkes bi köşede borusunu öttürüyor. İşin tuhafı çocuklar da rahat, bi bakıyorsun biri camı yalıyor, bi bakıyorsun ötekisi legoları indirmiş oynuyor, bi diğeri kendini köpek ilan etmiş, dört ayak üstünde hav hav diyerek dört dönüyor. Öyle bir deliler evi. Adına kreş denmiş.
Aslında zor olan; tek başına tek çocuğa bakmakmış yahu.. Ben nasıl aklımı kaçırmamışım kreş olmadan?! Bir sürü çocuk olunca bi şekilde birbirlerini oyalıyorlar, hakikaten öğretmenlere yapacak iş pek kalmıyor, anca totolarını topluyor, bakım veriyorlar kreşte. Vallahi "üstün teknoloji Alman kreşi"nde başka bir numara yok.. Rahat olunuz yani.
Bu hengamede Maya kreşine alıştı bin şükür; öğlen 1'de gelip aldığımda turşu gibi suratla bana bakıp "hayırrrrrrr burda kalıcam!" diyor yüzüme karşı cadı. Üstelik kreşte geçen sadece (yaklaşık) 2 haftadan sonra inanılmaz değişiklikler görmeye de başladım; mesela Almanca kelime dağarcığı inanılmaz ivme yaptı, beni devamlı dibine istemeden kendi başına oynuyor yahu evde, bir de "elleşme ben kendim yapıcam" takıntısı geldi çocuğa. Ayol 2 haftada büyüdü birden bizim kız, inanamıyorum! Ben de bu Pazartesi itibarıyle işime, okuluma, almanca kursuma ve hobilerime geri dönüyorum, yaşasıııın! :)