Nasılım biliyor musun, aynen şöyleyim:
Bir deniz düşün; masmavi, engin, hafif dalgalı. Üzerinde bir kayık düşün; fıkır fıkır oynuyor dalgalarla. Kayıkta değilim, denizin engin maviliğindeyim ve kayığa binmek için çırpınıyorum. Kayıkta bir çocuk var. Güneş gözümü aldığı için tam emin değilim ama iri yarı, güçlü kuvvetli, ara sıra kahkahaları kulağıma doluyor. Ve o çocuk beni o kayığa bindirmemek için uğraşıyor. Sırf domuzluğuna uğraşıyor. Sırf benim çırpınmamı izlemeyi eğlenceli bulduğu için uğraşıyor. Ellerimle kayığın köşelerine tutunacak bir yerine sarılmaya çalışıyorum, o geliyor çizmeli ayaklarıyla tutunan ellerimi tekmeliyor, üzerime tükürüyor, başımı devamlı suya ittiriyor. Ben çırpındıkça o beni denize geri ittiriyor. Ve ben devamlı kayığa çıkmaya çalışıyorum, herşeyi deniyorum, çırpınıyorum engin mavilikte, can havliyle tutunmaya çalışıyorum. O başımı suya itiyor. Suya batıp çıktıkça kahkahaları çınlıyor kulaklarımda. Zorba bir çocuk, kurbanıyla hayati derecede ciddi bir oyun oynuyor. Ve ben kurbanlığıma değil, eğer o kayığa çıkamazsam olacaklara endişeleniyorum. Başında şapkası yok, güneş geçecek diyorum.. Ya benimle uğraşmak yerine denize atlamaya kalkarsa diyorum.. Ya bir köpekbalığı tekneye musallat olur, kolunu bacağını koparıverirse diyorum.. Çırpınmayı bırakıp engin maviliğe gömülürsem, o çocuğun masmavi denizin ortasında yapayalnız kalması, oyunsuz, eğlencesiz kalması olasılığına korkuyorum. İhtiyacım olanın tekneden biraz uzaklaşıp, çocuğun benimle oynama zevkini engellemek ve bu kısırdöngüyü kırmak olduğunu biliyorum ama bir türlü tekneden uzaklaşamıyorum! Nefes alamazken, ciğerlerim yavaş yavaş tuzlu suyla dolarken, kollarım ve bacaklarım artık mücadele etmekten yorgun düşerken, "neden?" diyorum.. "Neden benimle bu kadar uğraşıyorsun, neden beni tekneye almıyorsun? Neden?". Ve o zorba çocuk kahkahaları arasında cevap veriyor "çünkü debelenmezsen beni eğlendiremezsin ki.."
Mücadeleyi bırakıp o masmavi sularda, yavaş yavaş dibe çökmek. Dibe uzanmak, denizin örtüsünü üstüme çekmek ve hiç olmadığı kadar dingin, huzur dolu bir uyku uyumak..
Ya da tekneden uzaklaşmak biraz. Çocuğa ne olursa olsun demek ve tekneye çıkmaya çalışmak yerine kendimi karaya atmaya çalışmak..
O teknedeki o zorba çocuğa duyulan hastalıklı sevgi, onu hayatımı verecek derecede mutlu etme isteği, bunun ona da eninde sonunda zarar vereceğini gözardı edecek kadar yorulmak, tükenmek ve sadece o tekneye çıkabilirsem onu kurtarabileceğime dair bir körlük..
Ve hızla ciğerlerime dolan tuzlu su.
Saat daha gecenin 04'ü ve ben işte tam olarak böyle hissediyorum.