Meğerse hatun benim çamaşır asmamı fırsat bilmiş, açmış evin kapısını, inmiş aşağı, bulmuş bahçe kapısını açık, dolanmış bahçeyi, ordan komşunun oğlunun peşine takılıp açık kapıdan evlerine girmiş, içerde arabalarla oynuyor. Ne komşunun ne de benim bu "seviyeli birliktelik"ten haberimiz yok! Nasıl bir Pleasantville'de yaşıyorsak kapı baca herbiyerimiz açık bu havada!
Birkaç sene önce (yok ayol resmen 10 sene olmuş) annem ve babamla Kaz Dağları'nda şahane bir otelde tatil yapıyorduk. O zaman kocasız ve çocuksuzum, böyle güneşe karşı vermişim incecik bedenimi, elimde kitabım, kulaklıklarımdan sakin bir Cold Play tınısı doluyor ruhuma (yeni albümü dinlediniz mi, berbaaaat). Hava nasıl şahane, havuz başında buz gibi bir kokteyl elimde, ayak parmaklarım bile kırmızı ojeli (hatırlar mısınız doğuma gittiğim gece bile, hamilelik süresince yaptığım yoga sağolsun, rahatça eğilmiş ve ayacıklarıma kırmızı kırmızı ojeler sürmüştüm ben! Şimdi 2 haftada bir tırnaklarımı kesebilirsem şükrediyorum! Hey gidi günler.. Dağıldık yine). Neyse o sukunet içinde bir çocuk haykırışı duyuldu (tabii ki inanılmaz rahatsız oldum ben, çocuk sesine ve hatta görüntüsüne dahi çok alerjim vardı o sıralarda). Çocuk milleti de, "eşeğin sevmediği ot burnunun dibinde biter" misali, beni çok sever ezelden beridir. Tabii ki onca insan arasından geldi elimi tuttu, "annem yoook" diye ağlıyor. "Çocuğum dur, buluruz ananı merak etme" demiş ve gitmiş bu işlerden ve her türlü işlerden sorumlu olduğuna inandığım animatörü bulmuş, anası anons edilmek üzere bir kahraman edasıyla çocuğu teslim etmiş, sukunet içinde Cold Play'ime dönmüş, birkaç dakika sonra da aynen TV'den Hülya Koçyiğit ile Ediz Hun'un birbirlerine doğru ağır çekim koşmalarını izler gibi anayla çocuğun havuzun iki ucundan koşup tam ortada birleşip sarılmalarına da kıs kıs bile değil yüksek sesle gülmüştüm. O anne de minnet gösterisinde çığır açmış ve tatil boyu peşimi bırakmamıştı, bu gereksiz "ben senin kölenim artık bacım" halinden çok da rahatsız olmuştum. Kadının bi bildiği varmış..!
İnsan korkuların en derinini yaşıyor çocuğunu kaybedince. Aklını kaybetmek daha iyi vallahi. Zaten ikisi bir arada yaşanıyor, buluncaya dek çocuğu. Ay bir de bulamadığını düşün, 20 senedir evladını arayan anaları düşün ya da başka türlü, geri dönüşü olmayan kayıpları düşün! Bir de son günlerde ben Maya'ya acaip kıl oluyorum, "bi git yaa" modundayım falan biliyorsunuz. Buna rağmen aklımdan "ohh çocuk kayboldu anasını satayım, yaylalar yaylalar" yerine "hayatım bitti, ben yaşayamam artık, direkt öldüreyim ben kendimi şurda" geçti yahu. Seviyormuşum ben ayol bu zilli kızı..
Allah kimseye evladını kaybettirmesin. Ya da Allah kalın kafalı kuluna illa ki kıymetini göstermek istiyorsa, kaybettirsin ama maksimum 3dk bile aratmadan buldursun. Evlat kaybı çok zor iş sevgili dostlar..

Daha büyük çocuklara "hangi yabancılara güvenebilirsin" eğitimi vermek, kaybolduğunda nasıl davranacağını öğretmek çok önemli ama en miniklere bu tip yöntemler geçersiz. E çocuk bu, çok hareketli ve çok dikkat etseniz bile bücür boyuyla iki saniye içinde yokolabiliyor. E evin dış kapısını kilitli tutmak dışında, mesela dışarda falan kaybettiysek ne yapacağız?
Ben yine okudum okudum ve öğrendiklerimden hemen birkaç önlem aldım. Mesela kalabalık ortamlara gireceksem çocuğu kolay fark edebileceğim renklerde giydirmeye dikkat eder oldum. Ayrıca elbiselerin içine, etiket kısmına (çoğu firma zaten ufak bir isimlik koyuyor çocuk kıyafetlerine) adını ve telefon numaramı yazdım. İsterseniz isim ve iletişim bilgilerinizi yazabileceğiniz bebek bileklikleri de var piyasada, hatta bazı ebeveynler geçici dövmelerle çocuğun kol ya da bacağına bu tip bilgileri koyuyor ama çocuğun ismini kolayca gören bir çocuk istismarcısı da çocuğa ismiyle hitab ederek kolayca güvenini kazanabilir, bunu da unutmayalım. Özellikle el tutmak istemeyen özgür ruhlar varsa, onları market arabasını ittirme, anneye yardım et diye poşeti taşıtma gibi yöntemlerle de kendinize yakın tutabilirsiniz.
Tüm bunlara rağmen çocuğunuzu kaybettiniz ve yandaki fotodaki gibi buzluk reyonunda hapis kalmadığından da eminsiniz diyelim. O zaman tüm içgüdüleriniz aksini söylese de bulunduğunuz yerden kesinlikle ayrılmayın, uzaklaşmayın, hemen en yakındaki dükkan çalışanından, ya da gözle göreceğiniz mesafedeyse güvenlik görevlisinden yardım isteyin ve panik olmak yerine hemen koordine olun. Çocuğunuzun üzerindeki kıyafeti, saç, göz, boy gibi fiziksel özelliklerini doğru tarif edin (şişmansa şişman diyin yahu, iştahı yerinde, balık etli falan demeyin).
Daha önce de yazmıştım nedenlerini; lütfen çocuklarımızı yabancılara merhaba bile dahil konuşmaya, özellikle sarılmak, öpmek gibi çok özel davranışlara zorlamayalım ve 3-4 yaşından itibaren yabancılardan gelecek tehlikeler hakkında anlayabilecekleri, korkutucu olmayan ama engelleyici bir dil kullanarak eğitelim ve "hangi yabancı güvenlidir" konusunu sık sık işleyelim.
Ay bir de büyük konuşmayalım, öyle "bıktım uleyn", "en büyük hatam o prezervatifi takmamaktı", "aman çocuk yapma, hayatım kaydı benim" falan demeyelim. Bak Allah'ın sevdiği kalın kafalı kuluymuşum ki eşek sıpamı kaybettirdi ve buldurdu, dersimi aldırttı. Aman diyeyim! Büyük konuşmayın, başınıza büyük dertler gelmesin! Karma'ya şakadan bile nanik olmaaaz..
Ah bir de hamiş, çok değerli bir email almıştım, fırsat olmamıştı yazmaya. Hakikaten önemli bir başka konu da araçlarımızda bulunan "çocuk kilidi"ni mutlaka kullanmamız gerekiyor sevgili arkadaşlar. Üşenmeyelim lütfen. Bunlar bu yaşlarda o minicik kollarını uzatıp seyir halindeki otomobilin kapısını açma konusunda da özel bir ilgi ve alaka içindeler. Oto koltuğuna bağlı çocuğunuz güme gitmese de, aracınızın kapısı ya da en temizinden aklınız gidebilir, aman diyeyim..