Yavaş ebeveynlikte çocuğa sınır koyabilmek

Yavaş ebeveynlikte çocuğa sınır koyabilmek

Uzunca bir süredir (şu yazıma bakarsak tam olarak 1 seneden fazladır) yavaş ebeveynlik uyguluyorum ve konunun uzmanı olmasam da bu yolda kendimce çok ilerledim. Hatta ilerlediK, çünkü kızım biraz fazla hızlandığım zaman beni uyarmayı "anne, yavaaaaş" demeyi öğrendi! "Haklısın yavrum, çok hızlıyım değil mi, pardon hemen yavaşlayayım" diyorum ve işi gücü bırakıyor, nerede ne konumda olursak olalım, sakinleşiyor, yavaşlıyorum.

Bana en sık gelen sorulardan biri; "yavaş evebeynlikte çocuğa nasıl sınır koyuyorsun, kurallarını nasıl uygulatabiliyorsun?" oluyor. Mesela dışarda saatlerce kalmak isteyen çocuğu nasıl eve sokabiliyorsun ya da tam "üzümlü kek yapma aktivitesi"ne giriştik, iki üzüm attı sıkıldı, nasıl o aktivitede kalabiliyorsun? gibi..

Benim anladığım anlamda yavaş ebeveynlik; çocukla beraber geçirilen zamanı tüm duyularımız açık halde, sadece o ana odaklanarak ve o ana bir anlam yüklemeden yaşamaya çalışmaktır. Benim yavaş ebeveynlik yöntemim; çocuğun gelişim evresine uygun olarak ebeveyn tarafından belirlenen ve çocuk tarafından onaylanan bir programın (çocuğa genelde iki aktivite programı sunar, birini seçmesini isterim), benim önceden koyduğum tek bir sınır ve kurala (işi "kendine ya da başka bir canlı veya eşyaya fiziksel ya da psikolojik bir zarar gelecek noktaya getirmemek" kuralına) uygun olarak, çocuğun belirlediği bir zaman süresince (sıkılana dek) yapılmasıdır. Örneğin, "çocuk dışarıda saatlerce yaprak toplamak istiyorsa, hedef onu eve sokmak değil, sıkılıncaya dek üşümemesini sağlamak" bence. Ya da mesela şu alttaki aktivite tamamen Maya tarafından düzenlendi, benim niyetim yeşil ve sarı PlayDoh hamuruyla biraz eğlenmekti, o dışardan topladığı kuru dal parçalarını ekleyip ağaç yapmak istedi, sonra yeşillerin üstüne sarı "yaprakları" katıp "sonbahar" diyince, ben de bir koşu içerden pamuk getirip "kış" yaptım ve o kadar hoşuna gitti ki, tam 1 saat boyunca tekrar tekrar ağacı yeşertti (bahar geldiiii), sararttı ve pamukladı. Al işte sana en şahanesinden "mevsimleri öğretme aktivitesi", hem de hiç akılda yokken!


Diyeceğim; yavaş hayatta esas olan akıntıya karşı kürek çekmek yerine kendinizi akıntıya bırakmak ve sizi nereye götürdüğüne bakmak. Geçen bir yılda bu yaklaşımı sadece çocukla aktivite yapmaya değil, çocuğa ev işi yaptırmaya, özbakım işlerini öğretmeye ve adım adım tüm günlük yaşama uyarladım ve "yavaşlamanın" çok da faydasını gördüm. Fakat bu "kendini akışa bırakabilme" becerisini kazanabilmek için gerçekten çok uğraştım, hala da çok uğraşıyorum.

Mesela en büyük sıkıntılarım Maya 2 yaşının getirdiği bireyselleşme amaçlı bir Fransız İhtilali'ne gönül koyduğundan bu yana yaşanıyor. Gelişim evresinin gereğini yerine getiren Maya, benim koyduğum kuralların tamamına karşı savaşıyor, tüm kuralları tek tek yıkmak ya da kendi menfaatine göre değiştirmek için uğraşıyor. Bu sayede hangi kurallar gerçekten zaruri, hangilerini manipüle edebilir öğreniyor, benim (ya da bir başkasının) suyuna gitmediğinde nasıl davrandığımızı öğreniyor, ilerki sosyal yaşamı için kendine model alıyor. 2 yaş krizi (terrible two) diye de bilinen bu dönem, gerçekten de ebeveyn için çok zor geçen fakat çocuk için normal ve gerekli bir gelişim evresi. Tabii bizim Maya oldukça savaşçı olduğu için, iş hakikaten son zamanlarda "kan, ter ve gözyaşı" içermeye başladı (Terrible Two ile mücadele stresinden devamlı burnum kanıyor bu sıra, başka kan yok ortamda merak etmeyin). Ama hala "bu da geçecek" fikrine inanıyor, savunuyor ve şu anki sabırlı ve sevgi dolu davranışımın bugün etkisini göremesem de, ilerde çok güzel sonuçlar yaratacağı umuduna tutunuyorum.. (DÜZELTME: Bir önceki yazıyı aslında bu yazıdan sonra yazmıştım ama bunu yayınlayamadan heyecanla öbürünü yayınlamışım, dolayısıyla bakınız, meyvesini aldım bile!)

Bana bu noktada güç veren ve sizinle de paylaşmak istediğim iki temel düşünce var. İlki; yaşamın ilk 3 yılında bir çocuktan beklenen öncelikle çevresindeki insanlarla güvenli bağlanma kurmak, dünyayı tanımak, sonra da temel gelişim görevlerini ve öz bakımını yapabilmek; yani kendi kendini beslemek, giydirmek, temizlemek, yürümek, koşmak, oynamak ve en önemlisi de "diğerleri"nin de kendi gibi yaşam hakları olduğunu anlamak. Diğerleri derken sadece diğer çocukları ya da insanları kastetmiyorum; hayvanları ve bitkileri de kastediyorum. Hani bizdeki gibi "prenses kızım, paşa oğlum, sen bitanesin, herkesten özelsin, en en en'leri hak eden sensin, vur o çocuğa al oyuncağını, tekme at o kediye kaçsın, hah topla orda ne kadar papatya varsa yol getir" anlayışının tam tersi olan anlayış yani.. E zaten sadece bunları anlaması bile en az 3 yıl sürüyor bir insan evladının ve annesine babasına çok iş düşüyor. Dolayısıyla çocuğun o aktiviteden bu aktiviteye koşturulması yerine, onun seçtiği tek bir aktivitede sakince ve tüm bedenini ve ruhunu ortaya koyarcasına odaklanmasını ve sıkıldığı noktada da küt diye bırakmasını hedeflemek genel gelişimi açısından daha olumlu sonuçlar veriyor.

İkincisi de; geçenlerde okuduğum Mesnevi Terapi kitabından yakaladığım çok güzel bir ayrıntı. Diyor ki; "İnsan doğasının belli bir hızı ve ritmi vardır, bu ritmi hızlandırmaya çalışmak doğamıza terstir. Mesela dağa çıkacaksan belli bir hızda tırmanman lazımdır; koşmaya kalkarsan ya düşersin ya da nefesin kesilir". Ne kadar sade, ne kadar öz.. Gerçekten de anne babalar olarak, çocuğumuzun doğasındaki sisteme uymaya yani biraz yavaşlamaya, sakinleşmeye, sadeleşmeye ihtiyacımız var..

Üstte; (foto Ekim ayından, bu kaslı adamlar da yapraklar da kalmadı artık hü hü hü) evimizin bahçesindeki ağaçları budamaya gelen adamları pencereden tam 1 saat boyunca keyifle izleyen ve ertesi gün aynı beklentiyle koştuğu camda "tırmanan adamlar bugün neden gelmediler?" diye soran ve gelmeyecekleri cevabını kabullenemediği için 30dk tepinerek ağlayan benim sevgili Terrible Two kızım :)