2,5 yaşına dek tam bir cengaver olan, tuttuğunu "kibarca" koparan, kimselerden korkmayan, lafını esirgemeyen, öcüye böcüye nanik çeken kızım, son 6 ayda oldukça çekingen, küçük ya da hareketli çocuklar ve yüksek sesler başta olmak üzere neredeyse herşeyden korkan ve çekinen, biraz içine kapanık, biraz kırılgan bir çocuk oluverdi. Aslında evde canımızı ince ince okuduğu, son perdeden viyakladığı için, bu değişikliği biz fark edemedik, bizi uyaran ve dikkatimizi çeken anaokulundaki öğretmenleri oldu. Hatta Maya için öyle "çekingen ve içedönük" bir tablo çizdiler ki, sanki evden kreşe yolladığım başka bir çocukmuş hissine kapıldım fakat dikkatlice gözlemleyince özellikle çocukların, gürültünün ya da hareketli devinimin, tanımadığı yetişkinlerin ve daha önce karşılaşmadığı yaşam deneyimlerinin karşısında, gerçekten de benim "tanımadığım" farklı bir kızımın olduğunu şaşkınlık içinde fark ettim!
Peki neydi bu değişikliğin kaynağı? Neden korkusuz cengaver girişken kızım birden bire bu derece değişmişti? Sorunun cevabını tabii ki psikoloji ve çocuk gelişimi kitaplarımda, biraz da onu dikkatle gözlemleyerek buldum: kızım büyüyor ve sosyalleşme sürecine giriyordu ve bu çekingen ve endişeli hali aslında tamamen normal bir gelişim evresiydi.
Bana bir çok anne mesleki uzmanlığım gereği çocuklardaki korkuları ve kaygıları soruyor, ailelerin hedefi, özellikle kurtlar sofrasına dönüşmekte olan çağda çocuklarının daha atılgan, sosyal, kendine güvenli yetişmesi ve hayatta kendini ezdirmeyen, başarılı bir birey olması tabii. Fakat; normal gelişim sürecinde aslında her çocukta görülmesi gereken, onları hayata asıl hazırlayan "gelişimsel korku ve endişe"leri elimine etmeye odaklanınca, aslında çocuğumuza iyilik değil de zarar veriyoruz.
Çocukların yaşa göre bazı doğal, onları koruyan korkuları vardır. Mesela bebeklik döneminde yüksek seslerden, aşırı ışıklı renkli ortamlardan korkarlar. Biraz büyüdüklerinde "yabancı anksiyetesi" dediğimiz, yabancılarla göz teması dahi kurmak istememek, anne kucağına koşmak gibi gelişimsel endişeleri yaşarlar. Bu dönem bittiğinde yani 2-6 yaş arasında ise daha çocuğa özel endişe ve korkular başlar. Mesela daha önce hiç korkmadığı halde doktorlardan korkmaya başlayabilir, köpeklere cici yapa yapa büyüttüğünüz çocuk sokakta havladığını duyduktan sonra birden köpeklere karşı aşırı bir korku duymaya başlayabilir, gökgürültüsünden, böceklerden ya da daha önce severek oynadığı kum havuzundan bile korkabilir. Bu yaşlarda bu tip korkular, 4-6 yaş arasında özellikle canavar ve hayali masal kahramanlarına karşı korkular, okul çağında özellikle okul, sınavlar, performans kaygısı ve de vücuda gelebilecek zararlar, ölümle ilgili korkular özellikle öne çıkar ve gelişimsel olarak son derece normaldir. Ergenlik döneminde ise çocukların korkuları genellikle sosyal endişeler ve geleceğe yönelik endişelerdir.
Aileler, çocuklarının belli bir konuda aniden ya da yavaş yavaş geliştirdiği endişe ve korkuları yönetme konusunda endişe duyduklarında yani çocuğun korkusundan korkup endişelerinden endişelendiklerinde, bu korkular daha uzun süreli, şiddetli hatta kronik hale gelebilir. O nedenle ailenin en büyük görevi; endişeli çocuğun endişesiz ve sakin rol modeli olmak, onu fiziksel zararlardan nasıl koruyorlarsa, endişelerinden de korumak olmalıdır.
Korkuların büyük kısmı "öğrenilmiş" korkulardır. Tamam çocuklar "iğneci gelecek" ya da "öcü kapar" diye korkutmuyoruz artık ama bir çoğumuz toplum içinde kendini kaybeden çocuğunu hala "bak ordaki teyze sana kızıyor" diyerek susturuyor ve bunun aslında ilerde "sosyal korkular"a neden olacağını düşünmüyor. Ya da çocuğumuzu herşeyden korumaya çalıştığımız "helikopter ebeveynlik" tarzı aslında ona hayatın korkulacak, kaygı duyulacak bir şey olduğunu öğretiyor, farkında değiliz. Kısacası, çocuktaki korku ve kaygıları dindirmenin en doğru yolu; ona sakin, huzurlu, güvenli bir ortam sağlamak ve en başta kendimiz kaygısız, endişesiz bir ebeveyn olmaya çalışmaktır.
Korku ve kaygı duyan bir çocuğa yapılmaması gerekenler:
- Çocuğun korkularını "hafife almak", değersizleştirmek, dalga geçmek. Örneğin. "yok yok o hiç korkulacak bir şey değil, korkulur mu canım ondan?!" demek.
- Korkan çocuğa zorlayıcı davranışta bulunmak, örneğin zorla elini tutup köpeğe dokundurtmaya çalışmak.
-Tekrarlayan fiziksel cezalar veya tehdit. Örneğin: "Eğer bir daha kardeşine vurursan seni odana kapatırım" gibi (odaya kapatma "time-out" cezasını kesinlikle önermiyorum (nedenini nörobilime dayandırıyorum), eğer çok sinirlenir, kendi davranışınızı kontrol etme konusunda zorda kalırsanız, öncelikle çocuğun veya çocukların güvenliğini sağlayın ve kendinizi çocuktan uzaklaştırın, çocuğu bir yere kapatmayın, gidin tuvalette 2-3dk oturun, sakinleşince dönün yanına ve çocuk sakinleştiğinde neye sinirlendiğinizi ve neden ondan uzaklaştığınızı açıklayın).
- Yanlış davranış anında asla sevgi ve güven duygusunu tehdit edecek sözler ve davranışlarda bulunmayın. Örneğin: "sen kötü bir çocuk olduğun için.. ya da böyle yaptığın için seni bırakıp giderim / artık seni sevmem / sen beni çok üzüyorsun / bak senin yüzünden hastalandım" gibi. Çocuğun kendisinin değil, davranışının kötü olduğunu söylemeniz esastır. Yoksa çocukta güven ve bağlanma kaygısı yaratırsınız ki, bu tüm korkuların en temelidir.
- Günlük hayatta sıklıkla "dikkat et", "dur yapma", "önüne bak düşeceksin" gibi olumsuz yargılar içeren uyarılar çocuğun genel anlamda hayattan endişe duymasına neden olabilir.
Korku ve kaygı duyan bir çocuğa yapılması gerekenler:
- Size ne kadar saçma, anlamsız ve hafif görünse de, çocuğun korkusunu dikkate alın, saygı gösterin ve temel kaynağını anlamaya çalışın. Bazen görüntüde korkulan şeyin altında çok daha temel, derin korkular yatmakta ve çocuk bunları ifade edememektedir.
- Ağlama krizi, korku ve dehşet atağı sırasında mutlaka çocuk kucaklanmalı sakinleştirilmeli ve bu atak geçtikten sonra hemen konuyla ilgili sohbet edilmeli, ana neden anlaşılmaya çalışılmalıdır. Sohbet sırasında onun düşünce ve korkularını ifade etmesine yardımcı olmak için onun sözcüklerini tekrarlamak, mesela "evet anladım ki, ordan birden büyük bir köpek çıktı ve sen üstüne saldıracak diye düşündüğün için çok korktun" gibi, yargılayıcı olmayan cümleler kurmak önemlidir.
- Yeni bir ortama giren, yeni bir kişiyle tanışan çocuğu yalnız bırakmamak, yanında olup bu yeni deneyimi sakince yaşamasını sağlamak önemlidir fakat bu sırada aşırı koruyucu tutumlarda bulunmamalı, bu yeni durumun (Örneğin kreş) son derece doğal bir yaşam deneyimi olduğu mesajı verilmelidir. Özellikle kreşe alışma sürecinde çocuğu bırakan kişinin neşeli, sakin ve öğretmenlere güvenli tutumu ve ağlayan çocuğu kucaklama süresini fazla uzatmaması, kısaca onu almaya geleceğini güzel vakit geçireceğini tekrarlayıp, bu durumun çözümünü alanda uzman kreş öğretmenlerine bırakması en doğru yöntemdir.
- Seyredilen bir filmin, hikayenin etkisinde kalan çocuğu yatıştırmak için, gerçekçi ama yaşa uygun bilgiler vermek, onun endişelerini yenmek için gerekirse hikayenin korkulan kısımlarını hafifletecek şekilde olumlu temalar ve mizah katarak yeniden anlattırmak. Örneğin: canavarlardan korkan bir çocuğa, başrolünde kendisinin olduğu ve canavarı nasıl alt ettiğini anlatan kahramanlık hikayeleri anlatmak ya da beraber bu temalı resimler yapmak yerinde olur.
- Yalnız yatma korkusunun aşılması için, her gece aynı rutini uygulamak, çocuğu zorlamadan, ona zaman vererek, gerekirse yanında oturup elini tutarak yavaş adımlarla alıştırılması gerekir. Uyku arkadaşı ya da özellikle canavardan korkan çocuklar için içine azıcık su koyacağınız "canavar yoketme spreyi" gibi mizahi yaklaşımlar çok iyi cevap verir. Karanlık korkusunun yenilmesinde de gece yürüyüşleri (özellikle sevimli bir fenerle eğlenceli hale getirilerek), odaya konabilecek çok aydınlık olmayan yıldız sistemleri, gece kabusu yaşayan çocukla beraber odaları gezip onu rahatlatmak iyi sonuç veren yöntemlerdir.
- Ölüm korkusunun yenilmesinde en iyi yöntem çocuğun sorularından yola çıkarak onu endişelendiren asıl konuya varmaktır. Tanrıyı anlatmak konusundaki ayrıntılı yazımı burada okuyabilirsiniz. Ölüm için de benzer bir yöntem kullanılmalıdır. Genellikle bu yaştaki çocuklar ölümden ziyade anne babanın ölümünden korkarlar, bu nedenle çocuğa "ben sağlıklıyım, senin büyüdüğünü görmek istiyorum, merak etme bak yanındayım" türü endişe giderici sözlerle yaklaşılmalıdır. Çocukların cenazelere katılması, ölü evinde bulunmaları sakıncalı olabileceği için, bu konuda düşünülmeli, cenazeye katılacak çocuğu önceden bilgilendirerek ve mutlaka yanında bulunarak hazırlamalıyız. Ölen kişinin neden öldüğü ve bir daha dönmeyeceği gibi konular mutlaka konuşulmalı, gerçekçi ve yaşa uygun açıklamalar yapılmalı, "daha küçük, anlamaz" dememeli, çocuk mutlaka bilgilendirilmelidir. Yas süreci yaşayan çocuğa uzman desteği sağlamak gerekebileceği için, çocuğun dikkatle gözlemlenmesi, herhangi bir içe kapanma anında müdahale edilmesi çok önemlidir.