20 Mayıs, tükürdüğünü yalamak: 3 yaşına girmek üzeresin ve bu sabah daha kargalar kahvaltı yapmadan, sen uyanmadan önce azıcık kendime zaman ayırayım diye yataktan fırlarken şunu fark ettim ki, hamileyken asla yapmam ya da kesin yapıcam diye büyük konuştuğum ne varsa başıma aynen geldi, seni büyütürken ne kadar hedefim varsa bana hepsini geri yalattın yutturdun, çocuksuzken eleştirdiğim ne varsa yaptım ve buna doğal annelik derken buldum kendimi, sudan çıkmış balığa döndüm, şaşkalozluğun kitabını yazdım falan ama.. Seni veren Allah'a her gün şükrettim, teşekkür ettim, iyi ki varsın be cadı.. En büyük salaklığımı da itiraf edip gideyim hadi artık; ben çocukken hamilelerden öyle korkardım ki belden bol elbise asla giymezdim beni hamile sanarlar diye, ben büyürken o kadar çok ben hiç evlenmiycem asla çocuk yapmıycam bu dünyaya dedim ki şimdi iki numarayı beklerken içimde erken başlasam 3 bile olurdu, acaba 3.yü evlat edinebilir miyiz geçerken kendi kendime gülüyorum, ben anne olunca öyle salak oldum ki, bu salaklık beni hafifletti, hayatı eskisi kadar ciddiye almamak beni güzelleştirdi, yüzüme tükürsen sağol yapmur yapdı ferahladım kıvamına geldim be kızım.. Ne diyeyim, bana "şaşkalozluğun bilgeliğini öğrettiğin için" sağ ol, var ol..
2 Nisan, Şerifi vurdum!: Minnaklarınız hangi şarkıları seviyor? Ali Baba'nın çiftliği, Mini mini bir kuş? Benimki şu an arabada Bob Marley'den en sevdiği şarkı olan "I shot the sheriff"i avazı çıktığı kadar bağırarak söylüyor ve benim de "but I didnt kill the deputy" kısmına eşlik etmemi bekliyor da..
1 Mart, Moda ikonu: 2,5 yaşındaki çocuğa kendi seçtiklerimi ya da hediye gelen hiç bir şeyi giydiremiyorum, elinden tutup alışverişe gitmem, onun istediklerini almam gerekiyor. Gelsin Fadime hanımın mor puantiyeli pantolon üstü kırmızı çiçekli eteği, gitsin kayak pantolonu üstü yazlık tshirt.. Neyse ki tüm çocuklar bu şekilde "rengarenk" de, sokakta boyalı kuş gibi göze batmıyoruz..
16 Ocak, Kaka yaptııım: Bu da oldu! O binbir güçlükle yer ayırtılan, o nezih, o nazik, o şık, o minicik porsiyonlara katır yüküyle para ödediğimiz restaurantta senin son perdeden "bezime kaka yaptıııııım oleeey" haykırışın hala yankılanıyor be kızım (bu başarından da son derece gururluyum, o ayrı).
29 Aralık, koca göbek koca toto: Noel döneminde biz karı koca iyi yedik, iyi yemekle kalmadık üstüne her gün avuç avuç çikolatalar şekerler götürdük. Dün babana "baba koca göbek! içinde bebek mi var?" diye sorduğunda baban delirirken kahkahalarla güldüm de, hemen arkasından "anne totosu kocamaaaaan" gelince hiç de komik olmadı yani!
14 Aralık, yol tarifi: P.'ye giden yolu öğrenmişsin! Araba dörtyoldan dönmeyip düz gitmeye kalkınca "hayııır dönecektin" diye beni uyarıyorsun ve ben kendimi 2,5 yaşında bir çocuğa "evet haklısın ama o yolda çok trafik var, bak bir sonraki göbekten dönersek daha hızlı gideriz" diye açıklama yaparken buluyorum.
5 Aralık, mavi dondurma: Bizim evde dondurma yemenin 3 ön koşulu var; 1. hava güneşli olacak 2. rüzgar esmeyecek 3. maya öksürüyor olmayacak. Bugün bu üç koşulun da sağlandığını öne sürerek dondurma istedin, elim mahkum buz gibi havada gittik sana 1 külah "mavi" bana bir külah "beyaz" dondurma aldık. Tabii ki rengini sevdin, tadını sevmedin ve beyazla devam ettin. Eşek kadar kadına mavi bir külah dondurmayı yalattın (ama baktım da yalnız değilim, şu köşe başında utana sıkıla mavi bir top dondurma yiyen adam da bizim klüpten olsa gerek).
27 Kasım, ruj hadisesi: Arkadaşın K. geliyor diye önce pembe ayakkabılarını bulup giydin, sonra sarı fırfırlı eteğini, en son tırmanıp banyo aynasından rujumu aldın ve dudaklarını boyadın. Bense hala geceleri sana tulum giydirmeye, totonu bezlemeye çalışıyorum..
14 Kasım, Anne sen git, Bianca gelsin: Kreşe alıştın çok şükür de, biraz fazla mı alıştın bu sefer de? Dünkü veliler ve çocuklar ve öğretmenler toplantısında "anne git sen, örtmenim bianca gelsin, bianca kucağına alsın beni, bianca yemeğimi yedirsin, bianca nerde? bianca'ya sarılıcam, bianca bizimle gelsin" düşmedi dilinden. Bianca da aksi gibi 20'lerinde, süper fıstık bi sarışın ayol (eve getirilebilecek bişey değil)! hırs hırs hırs..
09 Kasım, Neden, neden, neden?: Hayır dönemin tam gaz devam ediyor ama üstüne bir de herşeyin nedenini sorduğun dönem başladı, illallah. Örnek anne edasıyla her "neden?"ine "çünkü"yü yapıştırıyorum, eyvallah. Fakat bu sabahki 173635 maddeli neden-sonuç muhabbetinde geldiğimiz son noktada kendimi sana neden biyolojik ritmim gereği neden sabahları neden tuvalete neden "2 numara"yı yaptığımı açıkla(yamaz)ar halde yakaladım ya, artık: fesüphanallah!
27 Ekim, my way or high way: "Çocuğuna birşeyi yaptırmak istiyorsan iki seçenek sun ve yaptırmak istediğini de ikinci seçenek olarak sun" akımı bizim evde "Hayır, 3. seçeneği kullanma hakkımı seçiyorum ve siz de ağzınız bir karış açık emirlerime uyuyorsunuz" şeklinde vuku buluyor. Teoriler dışısın be evladım!
25 Eylül, Yatak göl: Ortadoğu ve Balkanlar çiş tutma rekoruna hazırlanan kızım, 18 saatlik bir çiş tutma maratonundan sonra gecenin yarısı yatağı göl ediyor ve tembel anası da gölün üstüne bir kalın yorgan atıp, aynen uykusuna devam ediyorsa; kimse de bana "çiş ve kaka tutma titiz ve takıntılı annelerin çocuklarında görülür" demesin bundan sonra..
12 Eylül, "Kız çocuk"um ben: Kreş için bir iki kıyafet alalım diye gittiğimiz dükkanda havamı aldım bugün; çünkü ben rahat ve kalın, koyu renkli sweatshirtlere bakıp "hah tam istediğim gibi" diye durayım, sen "hayııır, o oğlanların, kızlarınki burdaaa" diye çeke çeke beni fiyonklu dantelli incecik elbiseler kısmına götürdün ve istediğini de aldırdın. Pembe değil en azından diye avunuyorum (dilimi ısırayım).
02 Eylül, Hasta pasta: Kreşe başlayan çocuk ilk sene çok hastalanır derlerdi de, okulun ikinci günü hastalanmak yeni bir rekora imza atmak olsa gerek..
29 Ağustos, Yatçaz kalkçaz: Demek ki neymiş, "şimdi uyuycaz, uyanıcaz, baba gelmiiiiş" diye uyutulan çocuk gecenin 12'sinde uyanıp "ben uyudum, uyandııım, hadi havaalanına gidelim, babayı alalıııım" diye tutturabilir ve 2 saat boyunca "baba daha gelmedi, sabah olunca gelecek" diye dil dökseniz dahi "ama ben uyudum uyandıııım" diye mantık yürütmelerle sizi mat edebilir, "hay dilimi eşek arısı soksun" kıvamına getirebilirmiş.
27 Temmuz, Çikolata bebek: Artık sözel espriler yapmaya başlayan muzip evlat Afrikalı bir anne ile bebeğini parmakla işaret edip, avazı çıktığı kadar "çikolataaaaaaa" diye bağırabilir, anası da bu durumu kotarıcam diye "aa evet çikolata yemek istedin ama yemekten sonra" diyebilir, durumu daha beter hale sokabilirmiş. Takım ruhu bu işte.
21 Temmuz, Pizzalar ve çiğ balıklar: Anne olmak; Hint Lokantasına evde pişirilmiş pizza dilimleri ve olmaz belki paranoyasıyla çocuk çatal bıçağı götürmek ve onca muhteşem kokunun, baharatın, tadın ortasında evladına masa altından pizza yedirtmek demekmiş. Dahası, aynı çocuk daha ekstrem bir ortam olan sushi lokantasında sırf eğlenceli görünüyor diye löp löp sushi götürebilirmiş ve anne denen kişi resmen evladını çiğ balıkla beslemiş oluverirmiş.
2 Temmuz, Empatinin kraliçesi: 8 aylık hamile üstelik hamilelik şekerinden muzdarip komşumla apartman girişinde karşılaştık ve elimdeki tiramisu'ya (içinde kahve likörü, çiğ sütten krema ve bol şeker olan İtalyan güzeli bir anti hamile tatlısı resmen!) gözünü dikip "ham hammm" diyince, içgüdüsel Türk ikramcılığıyla "aaaa hemen vereyim yarısını" dedim ve kadıncağız istemedikçe burnuna burnuna Allllaşkına al, hamilesin canın çekmiştir'ın Almanca versiyonunu (yok mu sandınız bunun Almancası, siz öyle sanın, Türk dediğin yoktan var eder ısrar eder, ikramı dayaktan beter eder) diye diye dürttüm ya, eh senenin empati kraliçesi seçilmezsem ne olayım!
02 Eylül, Hasta pasta: Kreşe başlayan çocuk ilk sene çok hastalanır derlerdi de, okulun ikinci günü hastalanmak yeni bir rekora imza atmak olsa gerek..
29 Ağustos, Yatçaz kalkçaz: Demek ki neymiş, "şimdi uyuycaz, uyanıcaz, baba gelmiiiiş" diye uyutulan çocuk gecenin 12'sinde uyanıp "ben uyudum, uyandııım, hadi havaalanına gidelim, babayı alalıııım" diye tutturabilir ve 2 saat boyunca "baba daha gelmedi, sabah olunca gelecek" diye dil dökseniz dahi "ama ben uyudum uyandıııım" diye mantık yürütmelerle sizi mat edebilir, "hay dilimi eşek arısı soksun" kıvamına getirebilirmiş.
27 Temmuz, Çikolata bebek: Artık sözel espriler yapmaya başlayan muzip evlat Afrikalı bir anne ile bebeğini parmakla işaret edip, avazı çıktığı kadar "çikolataaaaaaa" diye bağırabilir, anası da bu durumu kotarıcam diye "aa evet çikolata yemek istedin ama yemekten sonra" diyebilir, durumu daha beter hale sokabilirmiş. Takım ruhu bu işte.
21 Temmuz, Pizzalar ve çiğ balıklar: Anne olmak; Hint Lokantasına evde pişirilmiş pizza dilimleri ve olmaz belki paranoyasıyla çocuk çatal bıçağı götürmek ve onca muhteşem kokunun, baharatın, tadın ortasında evladına masa altından pizza yedirtmek demekmiş. Dahası, aynı çocuk daha ekstrem bir ortam olan sushi lokantasında sırf eğlenceli görünüyor diye löp löp sushi götürebilirmiş ve anne denen kişi resmen evladını çiğ balıkla beslemiş oluverirmiş.
23 Haziran, Ding dong: Dudağımın üstündeki bene Cindy Crawford muamelesi çeken çok olmuştu da; kimse onu parmağıyla dürterek ve ding dong diyerek kapı ziliymiş gibi çalıp, ağzımı da kapıymış gibi açtırmayı ve "kim ooo?" diye sordurtup, "anne"den "kuzu"ya, "çöpçü"den "baba"ya çeşit çeşit cevaplar aldırmayı denememişti. Sen denedin ve başardın be evladım..
18 Haziran, Ah bu oyuncu yetişkinler: Oyun grubunda kendinizi diğer anne-babalarla evcilik, doktorculuk, araba yarıştırma, top yuvarlama falan oynarken yakaladığınız, üstelik çocuklarınızın sizden uzakta apayrı bir yerde apayrı bir oyun oynadığını fark ettiğiniz o muhteşem ana ne deniyordu sahi? Ha, buldum: Yetişkinler için oyun terapisi.